1990‟lı yıllar. Havaların ısınmaya başladığı ayların birinde Antalya Akseki arasında bir Yörük göçüne tanık olmuştum. Akseki yolu henüz değişmemişti. Dar bir boğazdan bir dere izlenerek geçiliyordu. Koyunların melemeleri deve seslerine, at seslerine karışıyordu. Çan sesleri, aşılmaya çalışılan boğazı doldurmuştu. Renkli giysiler giymiş kadınlar, sanki kutsal bir görevi yerine getirmenin ciddiyeti içindeydiler. Develerin üzerinde kıl çadırlar, keçeler ve çocuklar vardı —
Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilemez?
Bu görüntü beni çocukluğuma götürdü.
Bu, yaylaya yapılan bir göçtü.
Yörüklerin yaşamı da kentleşmeden etkilendi.
Göçü izlerken yıllarca önce gördüğüm bir filmi anımsadım.
Torosların eteklerinde renkler ve sesler birbirine karışmıştı.